-
- Mehmet Ali
- 1 y
“Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır.” #alıntılar
-
- murat aksu
- 1 y
"Altı saat uykuya ayrılırsa her gün on sekiz saat boş. Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum." #alıntı
-
- Aytug Tek
- 2 y
Kitabı okurken en hayran kaldığım kısım muhteşem betimlemelerdi. Genç karakterin hayatı boyunca kurtulamadığı illet rahatsızlığı nedeniyle yaşadıkları ve tüm bunların psikolojisi üzerindeki derin izleri o kadar mükemmel tasvir ediliyor ki kendinizi ister istemez bir hastane ortamının kasvetli yapısında düşler buluyorsunuz. Peyami Safa gibi usta bir yazarın sadece siyasi düşünce sebebiyle yeterince değer görmemiş olması bu güzel eserini okuduğunuzda sizi daha da üzüyor. Bence psikolojik analiz ve tasvirlerie bezeli bir dünyayı Peyami Safa kadar derin ve ustalıkla aktaran bir yazar gerçekten de çok az bulunur. Ne diyeyim değerini bilememiş olduğumuz bir diğer yazarımız ne yazık ki:((
-
- Sinemsi
- 2 y

Peyami Safa
Babası Servet-i Fünun şairlerinden İsmail Safa olup, Abdülhamit döneminde sürgüne gönderilmiş ve Peyami Safa 2 yaşındayken sürgünde ölmüş. Psikolojik nedenlerle henüz çocukken kemik hastalığına yakalanmış. Yaşadıklarını Dokuzuncu Hariciye Koğuşu kitabında görebiliriz.
-
- melek ada
- 3 y
“Kırkını geçmiş insanların tecrübelerine sahip olduğuma inanıyordum, fakat hâlâ Nüzhet'e âşık olduğumu kendime itiraf edemeyecek kadar çocuktum.” #alıntı
-
- Didem Urun
- 3 y
Peyami Safa Doğu ile Batı çatışması hakkında yazmıştır çoğu eserini.Buda ikisi arasında bocalayan insanlardan ibaret.
Peyami Safa'nın şaheserlerinden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Türk edebiyatında "insan ruhunun derinliklerinde ve labi-rentlerinde dolaşan ilk roman" olması ve hasta bir insanı ve onun psikolojisini ele alması bakımından önemli bir yere sahiptir. Birçok araştırmacı ve yazar tarafından Türk edebiyatında bir ilk kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Tanpınar dediği gibi, "acının ve ıstırabın yegâne kitabı" olarak hem kemiyet hem de keyfiyet bakımından başka hiçbir eser olmasa da Türk romanının var olduğuna delil gösterilebilecek kudrette bir eserdir. Romanın genç kahramanı, ayağındaki rahatsızlıktan kurtulabilmek için sayısız doktora görünür ve en nihayetinde havadar bir ortamda, stresten uzak bir istirahat dönemi geçirmesi gerektiğine ikna edilir. Ancak, gerek akrabaları olan bir Paşa'nın Erenköyü'ndeki köşkünde misafir kaldığı dönemde, gerekse kendi evi ve hastaneye gidiş gelişlerinde şuurunu adeta bir facia atmosferinde yoğurur. Peyami Safa'nın çocukluk ve gençlik dönemlerinden fazlasıyla izler taşıyan roman, hem umudu ve umutsuzluğu, hem de sevinci ve felaketi aynı sayfalara sığdırabilmiş olması bakımından insanın eşsiz bir tarifini sunuyor.
(Tanıtım Bülteninden)