Ola ki başka bir yerde yaşıyorduk o an, başka bir zamanda yaşıyor ve oradan burayı düşlüyorduk düşlediğimizin farkına bile varmadan. Derin derin iç geçiriyorduk. Belki de sonsuz bir uğraşa kaptırmıştık orada kendimizi, durup dinlenmeden bir şeylerle boğuşuyor, koşuyor, bağırıyor, çoşuyor ve kan ter içinde kalıyorduk.#Kitapalıntısı
s.41
s.41
-
- Deniz
- 2 y
"Bir bildiğin varsa şimdi söyle derim ben. Çünkü sabaha geç kalabilirsin. Şunu da unutma ki, yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur." #alıntı
-
- Tansu
- 2 y
"Bu güvercin resmini sen mi yaptın?" dedim berbere.
"Ben yaptım," dedi soğuk bir sesle; "ama sen bunu daha önce de sormuştun."
"Hiç anımsamıyorum," dedim; "demek ki unutmuşum."
"Yine unutacaksın kuşkusuz, belki bir kez daha soracaksın."
"Desene yaşam tekrarlardan oluşuyor..."
Yanıma oturmuş, gözlerindeki cellat gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. "Tekrarlardan değil," dedi; "tekrarların tekrarından." #Kitapalıntısı
"Ben yaptım," dedi soğuk bir sesle; "ama sen bunu daha önce de sormuştun."
"Hiç anımsamıyorum," dedim; "demek ki unutmuşum."
"Yine unutacaksın kuşkusuz, belki bir kez daha soracaksın."
"Desene yaşam tekrarlardan oluşuyor..."
Yanıma oturmuş, gözlerindeki cellat gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. "Tekrarlardan değil," dedi; "tekrarların tekrarından." #Kitapalıntısı
-
- Deniz
- 2 y
"Belleğinde geçmiş diye bir şey kalmamıştı. Uzaklara geldiğini hatırlıyordu yalnızca, çok uzaklardan." #alıntı
-
- Ufuk
- 2 y
"Bir bildiğin varsa şimdi söyle derim ben. Çünkü sabaha geç kalabilirsin. Şunu da unutma ki, yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur."
Farklı, kaybedici, usta işi ve sıkıcı. Sıkıcıdan kastım Aytmatov baldırındaki o sıkışmışlık hissini vermişti. Kucak açılacak cinsten yani.
-
- Selin Tekdemir
- 2 y
Sayfalarda aşk yüklü iki hamaldan söz ediliyordu sürekli, aşkın saksısından, gölgesinden, kır çiçeklerinin nereye yürüdüğünden, aşkların ölümü ölümlerinden çok sonra kabullenişinden ve bu nedenle insanların ölü aşk hamalı olduğundan söz ediliyordu. #Kitapalıntısı
-
- Hüseyin Demke
- 2 y
“Kuşların bile bir izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde.” #Kitapalıntısı
Kalaycı,ellerinin yarattığı onca ışıltıyı dengelemek istercesine kapkara susmuştu. Yüzlerce bakır tencereyi, çanağı, kaşığı ve kulpu zincirli su taslarını saray ışıltısına boğduktan sonra da tezgahını toplayıp gitmişti. Üzülmüştü sanki, bir kayboluşa ucundan kıyısından bulaştığı ve elinden hiçbir şey gelmediği için kahrolmuş, hatta üst üste içini çekmişti. #Kitapalıntısı
s. 19
s. 19
-
- Sinemsi
- 3 y
İnsan cama uzun süre bakınca hep böyle olur, mutlaka bir yüz görür. Daha doğrusu herkesin, asla göremeyeceği halde görmek istediği kayıp bir yüzü vardır.
#gününsözü
#gününsözü
Hasan Ali Toptaş’ın –belki de– en çok okunan ve yayımlandığı tüm dillerde büyük bir şaşkınlık ve beğeniyle karşılanan romanı.
Gölgesizler, bir kayboluşlar anlatısı; aniden kaybolmaların, beklenmedik dönüşlerin, ölümlü büyülerin, devlet nezdine düşen gölgelerimizin aynası. Tekrarların tekrarını okumamızı sağlayan karakalem bir güvercin; bir garip cinayet ve doğum hikâyesi.
Ve kokusu burnumuzda tüten, cevabından korktuğumuz bir soru cümlesi: “Kaar nedeen yağaar, kaaarrr?”
“Sadece Hasan Ali Toptaş okumak için bile Türkçe öğrenmeye değer.”
-Stefan Weidner, Frankfurter Allgemeine Zeitung-
“Aynı yolda yürümekten başka çaresi olmayan tuhaf birer yaratıktı insanlar; tekrarın tekrarlananın örtüsü olduğunu anlayamadan, aynı el sallayışların, aynı gülüşlerin, aynı yürüyüşlerin ya da aynı oturuşların içinden geçe geçe damaklarına bulaşan uzak bir serüven tadıyla dönüp dolaşıp aynı noktada yaşıyorlardı.”
(Tanıtım Bülteninden)