-
- Semih Aydın
- 5 a
"Koltuk altında kitaplar taşıdığını görüyorum. Bugünlerde hâlâ kitap okuyan birine rastlamak gerçekten nadide bir zevk kardeşim."
-
- Mehmet
- 11 a
“Tanrı'nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı'nın gözünde?”
-
- Aisha
- 1 y
"Bu ne biçim dünya yahu? Millet aya çıkıyor ve dünyanın çevresinde lamba görmüş tatarcık misali fırıl fırıl dönüyor, ama yeryüzünde artık kanuna ve nizama aldıran yok."
-
- Semra Bakan
- 1 y
"Tanrı ne ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneği mi?
Kötülüğü seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi?"
Kötülüğü seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi?"
Dünyaya ciyakladım: “elveda, elveda, beni bitirdiniz. Tanrı sizi affetsin.” Sonra denizliğe çıktım, sol tarafımdan bangır bangır müzik geliyordu. Gözlerimi kapadım ve suratımda soğuk rüzgarı hissettim. Sonra da atladım. “Tanrı sizi affetsin”
-
- Deniz
- 2 y
Kafası güzel bir yazarın muhtemelen kafası güzel okurları için yazdığı tuhaf kitap. Kitabını anlamak inanın filmini anlamaktan da zor!!
-
- Attila
- 2 y
"Artık az kalmıştır herhalde. Bitmek üzeredir. Acının doruklarını yaşadım ve daha fazla acıya dayanamam." #alıntı
-
- Tekin Çelen
- 2 y
İtiraf ediyorum. Defalarca başlayıp hep yarım bıraktım. Tarzı benlik değil bu kitabın. Zaten filmini de beğenememiştim.
-
- seda
- 2 y
Kapının üzerindeki pencereden bir duman gibi süzüldüm kent sokaklarına.Çok kalmadım bu lanetli kentte.Dünyayı dolaşmaya koyuldum.Evreni kapladım.Deniz oldum.Yıkadım tüm yaratıkları.Akça pakça oldular.Tertemiz pırıl pırıl oldular.Günahlarını temizledim.Düşünürlerin beynini yıkadım; orospuların apış arasını temizledim; bebeklere süt verdim; tüm genç kızları yanaklarından öptüm; koltukları tuttum, sarstım, siyasileri düşürdüm yerlere.
İlginizi Çekebilir
+−
“Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…” Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokakları terörize eden, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler ve bu hikâyenin anti-kahramanı Alex... Yayımlandığı günden bu yana “kült roman” özelliğini kaybetmeyen Otomatik Portakal’ın 15 yaşındaki kahramanı, “iyi ya da kötü nedir?”, “İnsan özgür iradesiyle kaderini seçebilir mi?” gibi soruların yanıtlarını kurcalarken, şiddet dolu sahnelere Beethoven’ın, Mozart’ın müziği eşlik ediyor; Alex ve “çete kardeşleri” Pete, Georgie ve Aptalof, yarattıkları yepyeni dilin kelimelerini okurun zihnine kazıyorlar. Ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından 1971’de filme de çekilen Otomatik Portakal tüm zamanların en sarsıcı romanlarından. “Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. ‘Uqueer as as clockwork orange’. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orang’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve kokusu hoş bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm.”
- Anthony Burgess -
(Tanıtım Bülteninden)